16 Nisan 2013 Salı

Yenilenebilir ve Yenilenemeyen Enerji Kaynakları Hakkında Bilgi


Enerji kaynakları (ya da ‘enerjinin ilk biçimleri), yenilenebilir ener­jiler ve yenilenemeyen enerjiler ya da fo­siller biçiminde sınıflandırılır.
Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Gerçekten, fosil ve hatta parçalanabilir yakıtların sınırlı olması, kimi kez “yeni enerji” adıyla belirtilen, yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgiyi artırmıştır; bu ye­ni seçenekler, etkili biçimde olmasa bile, insanların ilk kullandığı, daha sonra kö­mür, özellikle petrol ve doğal gaz gibi da­ha yoğun, kullanımı daha kolay enerjiler yüzünden terk ettiği enerji türleridir. Yeni­lenebilir enerjilerin, çoğu kez, çevreye fo­sil enerjilerden daha az zarar vereceği dü­şünülmekte ve kolay yararlanılabilir bazı enerji türlerine yeğlenmektedir.
Odun (ya da genel olarak biyokîıtle), uzun süre insanlığın hammadde ve enerji kaynağını oluşturdu. Sanayileşmiş ülkeler­de yerini fosil enerji kaynaklarına bırakan odun, gelişmekte olan ülkelerde, hâlâ en yaygın yakıttır. Dünyada yaklaşık bir mil­yar metre küp odun yakıt olarak kullanıl­mıştır. Öte yandan bitkisel ya da hayvan­sal artıklar da enerji kaynağı olarak kulla­nılır (mayalanma biyogazı).
Hidrolik enerji de yenilenebilir bir enerji biçimidir; eskiden su değirmenlerinde kul­lanılan bu enerji kaynağından, günümüz­de hidroelektrik santrallarda (baraj ve akarsu tipi) ve mikrosantrallarda yarar­lanılır.
Gelgit enerjisi, gelgit olaylarından kay­naklanan çok büyük su kütlelerinin dü­zenli salınımlarına dayanır Bu enerji an­cak, rezonans olaylarının yüksek ve alçak sular arasındaki yükselti farkını güçlendir­diği belli bölgelerde işletilebilir. Rance’da kurulan gelgit santralı, bu alandaki ilk iş­letmedir.
Soluğan ve dalga enerjisi‘ni kontrol al­tına almak güçtür; bu enerjinin kullanımı henüz küçük ölçekli deneme evresini aşa­mamıştır.
Denizlerin ısıl enerjisi, sıcak denizlerin yüzey suları ile derin suları (her yerde 4 °C) arasındaki sıcaklık farkından yararlan­maya dayanır ve bu alanda çok sayıda araştırma yapılmaktadır, ilk denemeleri, 1930′a doğru Georges Claude gerçekleş­tirdi. Verim düşük, ama kullanılabilir enerji çok büyüktür.
Jeotermik enerji, çok derinlerde yer alan yeraltı örtülerinin sıcakları ve buha­rından ya da gayzerlerin buharından kay­naklanır; bu enerji özellikle, engebeli, vol­kanik bölgelerde kolayca işletilebilir; çün­kü çok sıcak sular yüzeye yakındır.
Rüzgâr enerjisi‘nden, yel değirmenle­rini, aerojeneratörleri çalıştırma ve yelken­lerle gemilerin itme gibi çok çeşitli, ama verimi sınırlı birçok uygulamada yararla­nıldı. Düzensiz niteliğinden dolayı, bu enerji kaynağının kullanımındaki güçlük henüz yenilememiştir.
Güneş enerjisi‘nin birçok kullanım biçi­mi vardır: düzlem kolektörlerle düşük sı­caklıkta ısıya çevirme ya da yoğunlaştıra­rak orta, yüksek ve çok yüksek sıcaklıkta ısıya dönüştürme; fotovoltaik hücrelerle doğrudan elektrik elde etme. Bu enerji­nin sanayide kullanımında kesikli ve da­ğınık olmasından, depolama gerektirme­sinden kaynaklanan sakıncaları vardır Bu­nunla birlikte XXI. yy. için, insanlığın en önemli ve tükenmez enerji kaynağı olarak büyük umut vermektedir.
Son olarak, potansiyel olarak tükenmez enerjiler arasında, yerküre üzerinde çok büyük miktarlarda bulunan hafif çekirdek­lerin (özellikle döteryum, trityum) kaynaş­masından doğan termonükleer enerjiyide saymak gerekir. Denetimli kaynaşma yolunda belli gelişmeler görülse bile, sanayisel işletimi henüz uzak bir hedef ol­maktan kurtulamamıştır ve bu enerji türü­nün bir patlama yapması bugün için ola­naksızdır.
Yenilenemeyen Enerji Kaynakları
Fosil enerjileri, gerçek anlamda ancak birkaç yüzyıldan bu yana kullanılagelen katı, sıvı ve gaz yakıtlar oluşturur. Çok bü­yük ölçülere varan tüketimi sonucu bu kaynakların tükenme tehlikesi ortaya çıkmıştır.
Jeolojik zamanlar boyunca, bitki örtü­sünün aşırı bolluğu ile yerkabuğundaki dönüşümlerin birleşimi çok derinlerde hidrokarbonlu maddelerin (eğreltiler, ağaçlar vb) birikimine yol açtı. Bu mad­deler sıcaklığın, basıncın ve mikroorganiz­maların etkisi altında hidrojen ile oksijenin büyük bir bölümünü yavaş yavaş yitirdi; böylece az çok arı karbon katmanları ya­ni taşkömürü ve linyit oluştu; günümüzde işletilen katı yakıtlar işte bunlardır.
Öbür organik artıklar, aynı etkenlerin et­kisiyle petrol ve doğal gaz‘a dönüştü. Ki­mi kayaçların kütlesi içinde, ince hidrokar­bon damlacıkları oluştu, bunlar basınç al­tında göç ederek, gözenekli ya da çatlak kayaçlarda yoğunlaştı. Böylece oluşan sıvı ya da gaz hidrokarbonlar geçirimsiz bir katmana rastlayarak durdurulunca petrol içeren cepler ve yataklar ortaya çıktı. Pet­rol ve doğal gaz rezervleri Yer yüzeyinde eşit dağılmamıştır; bu rezervler çok az sayıda ülkede yoğunlaştığı görülür ve ço­ğu kez ulaşılması çok güçtür (okyanusla­rın dibi, Arktika bölgeleri), insanın ve ge­liştirdiği sanayinin artan gereksinimleri ile kaynak sınırlığı enerji bunalımını günde­me getirdi, iki yüzyıl içinde, dünya petrol rezervleri büyük olasılıkla tükenecektir.
Nükleer enerjinin temelini oluşturan uranyum da yenilenemeyen bir enerji kay­nağıdır ve fosil denen klasik yakıtların ter­sine, parçalanabilir bir yakıt türüdür. Çok düşük oranlarda da olsa, yerkabuğunun birçok kayaç türü içinde uranyuma rast­lanır. Çıkarma, özütleme ve enerjiye dö­nüştürme giderleri çok yüksektir.

kaynak:Büyük Larousse Ansiklopedisi-Milliyet Yayınları


EmojilerEmojiler

Sayfalarımızda bulunan bir içeriğin, yanlış veya kanunlara aykırı olduğu fikrindeyseniz lütfen bize bildirin